Fransız Salatası

Ada vapuru yandan çarklı
Şinanay da yavrum șina şinanay
Şinanay da şinanay hoppa şinanay
Lüküs kamarada kimler oturur
?

Şarkının tam da bu yerinde burnumu tuttuğum doğrudur, e tabi şarkıyı söylüyorsak usulüne göre söyleyelim.

Yılın ilk izni, mevsim kış ve beni bir ada sevdası tutmuş ki, sormayın kar kış dinlemeden yollara düştüm. Buraya gelene kadar tam üç araç değiştirdim. Kolay bir yolculuk olmadı, otobüste şoför ani fren yapınca hayli yapılı bir arkadaş üzerime düştü, hödük özür bile dilemedi, Marmaray’da da ben bir amcanın ayağına bastım, tam özürlerimi iletecektim ki benim üzerimden gençlerin saygısızlığını yüksek sesle dile getirdi, başka şeyler de söyledi, güzel bir azar yedim. Bendeki özür hevesi de kaçtı tabi. Durağa gelince arkama bakmadan çıktım. 

Hava yağdı yağacak, bulutlar toplaşmış ne zaman yağacaklarına karar vermeye çalışıyorlar. ‘Neyse, canımı sıkmayayım, bugün güzel bir gün olacak’ diye düşünürken vapurun düdük ötünce ben bir depar atmışım ki simit almayı da unutup vapura zor attım kendimi. Vapurda bir gariplik vardı sanki, kapalı yolcu salonlarının kapısı zincirle kilitlenmişti, rahatsız edici bir sessizlik… Mecburen üst kattaki açık balkon bölümüne geçtim. Salonda toplasan ada sevdalısı on kişi… Aslında Handan bana eşlik edecekti ama son anda işi çıktı erteleyelim dedi ama planına sadık vatandaş ben, öyle dümdük kendimi adaya atma derdindeyim.

Neye canımı sıkacağımı bilemedim. Sabah sabah yaptığım canhıraş koşuya mı, serpiştiren yağmur altında donduğuma mı, adaya sap gibi gideceğime mi, en az iki simitten mahrum kaldığıma mı. Rüzgârı yiye yiye, montuma sarınmış vaziyette, saçlarımı savuruyorum. Sanki her şey yolundaymış gibi kaptan bangır bangır Sezen çalıyor, Ada vapuru yandan çarklı…

Tam karşımda Karadenizli bir amca, sarılmış kabanına, kötü kötü bana baktı, balkonda oturmak benim fikrimmiş gibi. Başladı söylenmeye:

-Bu nedur, ha beyle iş mi olur, bu takanın kaptani yok midur, bu havada niye burayayuk.

Vallaha bilmiyorum amca ahan ben de donuyorum burada.

Yan tarafta vapura niye bindiğini anlamadığım iki teyze hararetle hayırsız damatlarını çekiştiriyorlardı:

-Ah ah, bizim şapşala söyledim ben, bu çulsuzdan koca olmaz diye. Neymiş, aşıkım da aşıkım.

Öbür teyze de onu onaylarcasına:

-Şimdiki gençlerin aklı bir karış havada’ dedi.

Yanlarında ise tatlı bir çift vardı, bence yanlış yere oturmuşlardı.

Çaprazda ise tırnakları uzun ve rengârenk, kıvırcık sarı saçlı bir kadın vardı. Telefonda arkadaşına:

-Bugün kesinlikle saçlarını kestirme! Arabanın kredi sürecini de ertele, biliyorsun retro var. Ha sen bir de koç burcusun ay tutulmasından en çok koçlar etkilenecek haberin olsun.

Karşı taraf söylenenleri harfiyen uygulayacağını söylemişti herhâlde ki gergin yüzü memnuniyet ve gururla gevşedi.

Bu sırada rüzgârın şiddetinden vapur sallanıyordu, herkes mırıldanmaya başlamıştı ki aniden vapurun motoru sustu. Denizin ortasında, yarı donmuş vaziyette birbirimize baktık. Bahriyeli kaptan, kamarasından bize bakarak bağırdı:

-Bu gemi adaya gitmeyeeceeek!

Karadenizli Temel Reis atladı:

-Ne demek gitmeyecek, ha bu havada bizi dondurdiğun yetmiyor sankim.

Kaptan üzerindeki yeleğini çıkartıp güvertedeki korkulukların arkasına geçti. Teyzeler ‘Ayol kaptan intihar ediyor’ diye bağrıştılar. Romantik çift birbirine sarıldı, Kaptan:

-Patronu çağırın bu maaşla geçinemiyorum, çocukları dershaneye veremedim!

-Bağaa bak kaptaan, ha beni yanına getirtme, beni adaya bırak da sonra ne halt edersen et.

Temel Reis’ten sonra astrolog kadın atıldı:

-Kaptan kesin koç burcu, ben demiştim ama retro var ani öfke patlamaları, boğulmalara dikkat diye.

Bir öğretmen edasıyla bize döndü:

-Gözlerimizi kapatalım, hayatın bize sunduğu her şeyi sevgiyle kabul edelim. Bolluk ve bereket bana cömertçe akıyor. Ay bu buraya olmadı.  Iıııh tüm olumsuzlukları geride bırakıyorum.

Teyzeler kendi aralarında:

-Delirmiş bu ayol, ne saçmalıyor sarı kıvırcık. Kapatana da yazık kız, ah ne hayatlar var.

-Öyle öyle hemşirem küçük de çocukları varmış, yazık.

Kaptan vapurdakilerin dikkatinin dağıldığını anlayınca bağırdı:

-Atıyorum, atıyorum kendimi. Çağırın patronu atlıycam şimdi!

-Uyyy ahanda darlaniyrum. Atla ula, erkeksen atla.

Yani arkadaş denizin ortasında, zam güzellemesi mi yapılır, hayır yani bu intihar havaları kime. Zaten karnım aç, donmuşum, midem bulanıyor, hayatı sorguluyorum, sen gelmiş bana dram oynuyorsun. Benim burada ne işim var yaaa. Şimdi evimde sıcak çay, kahvaltı… ayyy hayali bile güzel. Benim kafa kahvaltıdayken havaya iki el ateş açıldı, korkuyla sıçramışım. Bizim Karadenizli amca beylik silahına sarılmış elindeki silahı kaptana doğrulttu:

-Bağaaa bak ulaaa, ya sen atlarsın ya ben fururum, yada habu dümenin başına geçersin. Seç ulaa hangisi.

Kaptan hiçbir şey olmamış gibi doğruldu sessizce kamarasına yöneldi, birkaç dakika sonra vapurun motoru çalıştı, her şey yolundaydı demek ki Sezen ‘ŞİNANAY’a devam ediyordu. Oysaki ben az önceki korkuyu atamamıştım henüz. Vapurdakilere baktım, aşık çift martılara simit atmakla meşguldü, teyzeler damat gıybetinden mahalle dedikodularına geçmişti, Karadenizli Amca haklı zaferini anlatıyordu, astrolog ise muhtemelen bir danışanına akıl veriyordu! Biz az önce ne yaşadık? Tek Fransız olan ben miyim?

Birden bir rahatlama geldi bedenime, kollarımı kavuşturup ayakkabılarımın ucuna baktım. Aklıma yeni öğrendiğim ‘Fransız Salatası’ geldi. Ne koyuyorduk, pirinç, turp, mısır, domates… Çevreme nasıl bu kadar çabuk ayak uydurdum? Merak ettiğim başka şeylerde var. Lüküs kamarada kimler oturur?


İlginizi Çekebilir

Satır Sonu

Dilek GÜLCÜ

Ben’i Bırakmak

Nurseli TÜFEKÇİ