Karşı Masadaki Kadın
Sen ey karşı masadaki kadın, sol elinin orta parmağı sargılar içinde, yüzünde hiç değişmeyen aynı gülümseme ile tek başına geldin dört kişilik bir masada oturdun. Etrafa tek düze bir gülümseme ile bakıyorsun. Temmuzun ortası, insanlar akşamın olmasını ve denizden gelen rüzgârın yüzlerine vurarak, içkilerinden yudumlamak istiyorlar. Somon söyledin yanında beyaz şarap. Balıkla ne içilir biliyorsun. Birini kaybetmişte arar gibi bakıyorsun, meraklı, bir o kadar da umursamaz. Yeşil bol bir pantolon giymişsin, üzerinde sarılı, yeşilli çiçeklerle bezenmiş bol bir gömlek. Saçların sapsarı boya değil belli, oysaki yaşın da bayağı var, saçların hala gür ve güzel. Omuzunun hizasında bırakmışsın, özensiz bir şekilde saçlarının bir kısmını tepeden bir toka ile tutturmuşsun. Belli ki zamanında çok güzeldin, hala da güzelsin, hafif kilo almışsın, hala güzelsin. Bir cumartesi akşamını evde tek geçirmek istemiyorsun. “ Hadi Ayşe, Fatma, Nermin, Gül, Aslı ya da adın her neyse ama hep bizden biri, hep tanıdık biri.”
-En iyisi gidip dışarıda bir şeyler yiyeyim, kim uğraşacak şimdi yemekle.
-Tek kişiyim zaten, fazla bir para ödemem, aman sefam olsun bugün de.
-Yaz akşamında, gün batımını buradan izlemek her şeye değer.
Zaman zaman kıyıya yanaşmış yunusların dalıp çıkmasını izliyorsun, ben de seni izliyorum, işte o zaman yüzündeki gülümseme gerçeğe dönüyor. Çocuksu gülümseme, sanırım çocukluğuna dönüyorsun.
Yan masanda oturuyorum. Geldiğinden beri seni izliyorum. Neden mi? Yüzüne maske gibi taktığın, seninse muhtemelen ezberlediğin gülümsemen yüzünden. Oturduğundan beri hiç değişmedi hep aynı. Ne kadar da mutlu görünüyorsun günden. Şarap bardağını eline aldın, sanki hayatını kutsar gibi, hayatının en huzurlu dönemi gibi içiyorsun, yine etrafa gülümsemeyle bakarak. Elinden telefon hiç düşmüyor, bir yandan yemeğini yiyip, bir yandan elinde sürekli telefonda bir şeylere bakıyorsun, bir yandan da ben varım, ben buradayım der gibi şarabından yudumluyorsun.
O gün neden ordaydım biliyor musun?
Kocamın doğum gününü kutlamak için.
Önceden yapılmış programları hiç sevmem. Üzerine bir şey yaşanmaya görsün, ne yediğin yemek, ne dünyanın en güzel manzarası, için acıyorsa ne önemi var.
Bira söyledim, denizin kokusu, akşam güneşi, bira patates, ne güzel değil mi?
Değil, anlaşılmıyorsan değil, anlatamıyorsan değil. Bir dolu yaşanmışlığın üzerine, tekrarını yaşayamıyor insan.
Sana bakıyorum, sen o masada yalnızsın. Ben bu masada, karşımda kocamla yalnızım. Haydi, söyle hangimizin yalnızlığı daha güzel, hangimizin yalnızlığı daha özel, hangimizin yalnızlığı daha yalnız?
Ne kocam, ne manzara, ne gelen yemek, ne sevdiğim bira, tek ilgimi çeken sensin şuan.
Yalnızsın ve gülümsüyorsun. Ben biliyorum, seni çok iyi tanımıyorum. Adın her neyse, Ayşe, Fatma, Nermin, Gül, Aslı ne fark eder?
Belki bir doktorsun, belki bir eczacı, belki bir psikolog, belki veteriner, belki bir şirkette müdür, belki de bir ev hanımı, belki de bir annesindir. Belki bir oğlun vardır belki bir kızın. Belki eşinden ayrıldın, belki de ayrı yaşıyorsun ya da hala evlisin, ne fark eder? Ne olursan ol ne fark eder?
Ben biliyorum seni, yakından tanıyorum bu gülümsemeyi.
Altında yatan tüm sebepleri, sen güçlü kadın ama bir o kadar da naif ve kırılgan. Dimdik yürüyordun masana gelene kadar. Garsonla konuşmanı gördüm. Her yer doluydu, ama sen kendine bir yer bulacağından emindin. Gördüm seni. Güçlü ve yalnız kadınlar dimdik yürürler, içlerindedir o kırılganlık, bükemezler boyunlarını bükse de hayat onları, senin gibi yaşama inat gülümserler daima. Ben tanıyorum o gülümsemeyi, en yalnızların gülümsemesidir o.
Sen ey karşı masadaki kadın çok iyi tanıyorum seni.
Sen orda tek başına, ben burada yalnızım.