Kim Bilir Bir Daha Ne Zaman Görecek Seni Gözlerim
15 Mayıs 1919 İstanbul
“Gidiyorum” dedi pat diye “Buraların da Selanik gibi olma ihtimali var. Giderken gözüm arkada kalmasın, memleket için uğraşırken sizden yana bir üzüntüye dûçar olmak istemem.”
Zübeyde hanım bunları duyduğunda bayılacak kadar üzüldü ama nasıl bir metanet timsali ise “Memleket için giden insan ölse bile ağlanmaz” deyiverdi içi kan ağlasa da bir heykel gibi dimdik durarak. Muhtemelen içinden “kim bilir bir daha ne zaman görecek seni gözlerim” dedi. Bilmiyordu ki Türk’ün Ata’sını Sakarya Zaferi sonrası Ankara’da görecekti o yorgun gözleri. Ki o Sakarya Meydan Muharebesi dünyanın en uzun meydan savaşı olacaktı. Ve Türk’ün Ata’sı oğlu o savaşı yine canı pahasına kırık kaburga kemikleri nedeniyle yatarak idare edecekti… Savaşta Ankara önlerine kadar gelen düşmanı yenmek için klasik savaş kurallarını altüst edip çığır açacaktı…
Neyse ana yüreği işte, o gece dayanamayıp Selanik’ten elinde avucunda kalan son birkaç altın bileziği de oğluna verdi. Acaba tahmin etmiş miydi o mavi gözlü devin bir milletin kurtuluş umudu olacağını, çöken bir saltanatın uçuruma sürüklediği ülkesini karanlıklardan aydınlıklara çıkarıp bir milletin Babası, Ata’sı olacağını? Orasını bilmiyorum ama bildiğim şu ki o gece verdiği çeyiz bilezikleri 1920’de Ankara’da Milli Mücadele’nin harcına katılacaktı. Ne büyük mutluluktu bu! Bu günümüzü borçlu olduğumuz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunu sağlayan “Kurtuluş Savaşı Ruhu”ydu bu. Doğum günün kutlu olsun Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Belçikalı aydın Daniel Dumoulin’in dediği gibi “Türkiye, Atatürk'ü Allah’a, geri kalan her seyi Atatürk’e borçludur.” Bir başka aydın Prof. J. McCarthy’de der ki “Atatürk olmasaydı, ne Türk ne Türkiye kalırdı. O sadece ülkeyi kurtarmadı. Türk neslini de kurtardı.” Ne kadar doğru tespitler değil mi. Bu vatanın üstünde bugün özgürce nefes alabiliyorsak, bir kadın olarak ayaklarımız üzerinde dimdik durabiliyorsak, okumuşsak, söz sahibi kadınlar olarak çalışmışsak, seçmiş-seçilmişsek; hepsi o vizyoner duruşun, dehan, sağduyun ve daha sayamayacağım bir çok erdemin ile birlikte kurucusu olduğun Cumhuriyetin faziletleri sayesindedir! Zira Cumhuriyet ahlaki fazilete dayanan bir idare şeklidir.
Tarihin, ulusların ve komutanların en kıymet verdiği o gerçek Lider, 1937 yılında şu uyarıda bulunur:
“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.”
Bedenin ölümlü olsa da seni anlamış bizler ölümsüz fikirlerini ve eserlerini ilelebet yaşatacağımıza and içtik! Sonsuza kadar Yaşasın en büyük eserin Laik Türkiye Cumhuriyeti!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, savaşan tüm komutan ve askerlerimize; kanı ile bu vatanı sulayıp yeşerten tüm şehit ve gazilerimize Rabbim’den rahmet diliyorum. O büyük deha, Halaskâr(kurtarıcı) Gazi olmasaydı olmazdık!
Sonsuz hasret, minnet, saygı ve sevgiyle.
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe
hiç yılmadan yürüyen evladın