Kırmızı Yazma
O gün dünyadan habersizdim. Sadece olanları defter kapaklarının kıvrık kenarlarına düşen bir ot gibi neşesiz izliyordum.
Uyandım çünkü onu gördüm. Kalbimde bir ateş ve şimdi o habersiz. Yanımda duran sandalye bir merdiven oluverdi bana…
Bir sevinç bir telaş… Annem kuşburnuyu leziz yolculuğuna uğurlamıştı bile.
Penceredeydim. Zaman mefhumu askıda gibiydi. Ağaçlar el sallamasını yarıda kesiyordu. Güneş ufukta olanca berraklığıyla doğarken sevginin huzmesi bir ‘’merhaba’’ bırakıyordu. Kalbimde gurur…
Gözümü kamaştıran aydınlık, artakalan hüzünleri süngülerle uzak diyarlara yolcu ediyordu. Pencere önü adeta kuş yuvası; ya bizim komşular… Bir iki adım ilerliyorum ancak. Sonra durup dinlenip, anlayıp hissederek yola devam etmek en güzelidir, diyordum. Ahşap zemin gacır gucur ediyordu. Evet; yol uzun, çetin ve vakit daralıyor. Mühim olan bu anda da bu şuurla pes etmemek gönlümüzle daima koşmak nişanımız olmalıdır. Tıpkı nenem gibi dedim. Kalbim yoldaş ve halden anlayandı. O’ydu adeta. Elektrik tellerine ne oldu? Yaşlı amca torununu bulabilmiş mi?
Aman perdeyi olanca heyecanla kapatırken yolculuktan dönen kuşburnunun kokusuyla hecelerime göz yumup doğruca odanın kapısına koştum.