Mutlu Yıllar
Dile kolay tam altmış yıl,acısıyla tatlısıyla. Oysa daha dün gibi henüz on üç yaşımda daha annemi kaybetmenin ne olduğunu anlayamadan,derme çatma bir lojmanda bir yatak bir sandıktan oluşan “mobilyalı” odaya gelin gidişim.
Ben evcilik oynuyoruz zannediyordum meğer gerçek bebeklerle oynanamıyormuş evcilik. Bir kaç yaş arayla üç çocuk. Hem bakımı zor hem para yetişmiyor. Benim de çalışmam lazım, küçük şehirde oluyordu da İstanbul insanı çiğnemeden yutuyor.
Köyden kaynanam ve kaynatam geldiler. Zaten onların da geçimi bizde, bari aynı evde oturalım da hiç olmazsa çocuklara bakarlar diye düşündük.Ben bir fabrikada iş buldum.Evle fabrika arası dünyanın yolu tabii o zamanlar şimdiki gibi raylı sistem yok evden çıkışım karanlık dönüşüm karanlık. Neredeyse üstümü başımı değiştiremeden hemen sofrayı kur, çocukları yedir, üstlerini değiştir, yatır, sofrayı topla, bulaşıkları yıka, yarının yemeğini hazırla, çay demle, bardakları doldur; bir daha doldur bir daha bir daha….
Yaaa şimdi gözümün içine bakıyorsun ilaçlarını zamanında vereyim yemeğini yedireyim altını temizleyeyim diye. Gece sabaha kadar uyutmuyorsun Azrail gelip de canını almasın nöbetini tutuyorum. Sen hala küfür kıyamet. Ne bitmez çileymiş Allah’ım ya onu al ya beni.