Pis Uğultu
Kırılmış duvarın içinde gizleniyorum. Akşam yemeği kokusunu alıyorum, ağlayıp, kendime sarılıyorum. Yılbaşı kırmızılığında gözlerini görüyorum, siyaha boyanıp, bütün renkleri koparıyorsun. Düşlerimi sana armağan ediyorum, yağmur dinene kadar ellerini ısıtıyorum. Biri bana seslenince, gizlendiğim yerden çıkıp senin hayaletine koşuyorum, gölgeleri kovalıyorum. Akşam yemeği için iştahım kalmıyor, kalemimi acıya bulayıp, sana yazıyorum. Sana yazıyorum, yağmura kırılıyorum. Bana bir şarkı söylüyorsun, gülüyorum.
Siliyorum rüzgarın pis uğultusunu, siliyorum. Kahve kokusu beni ayıltıyor, seni hatırlıyorum. Kahve kokusu içimi bayıyor, içimi yıpratıyor. Ellerimi kesmek, ellerimi yenmek istiyorum, ellerimden kurtulmak istiyorum. Sensiz ellerimde keskin yaralar oluyor, sensiz ellerim beni her defasında yeniyor, yeniliyorum. Kırılmış duvar artık beni istemiyor, başarısızlığımı yüreğimin içinde gizliyor. İstemiyor beni bu akşam ışıklarıyla aydınlanmış sokaklar. Nereye kaybolacağım? Nereden geçecek ihtiyarlaşmış yolculuğum? Ellerimi kana bulamak istiyorum, kanın içinde kesiklerimi öpmek istiyorum. Fakat içimi boyuyor tüm bu renkler, içimden çıkıp sana karışıyor, senin düşlerine karışıyor, bulaşıyorlar her yere.
Yüreğimin içinde küçük küçük böcekler, yiyor bitiriyor beni. Yüreğimi yiyorlar hemen koşuyorum, saklanıyorum kırık düşler ardına. Alacalı bir gürültü esir alıyor beni, koşup koşup saklanıyorum. Nereye gideceğim?
Yağmur yağıyor, benim kaçacak yerim kalmadı oysa. Islanıyorum. Islanıyorsun sen de. Isıtıyorum ellerini, yağmur dinene kadar ısıtıyorum ellerini.
Bir aynanın içine saklanabilirim ancak böcekleri tek tek temizleyip, bir aynanın içine saklanabilirim. Ben kanlı gömleği gizleyeceğim, kimse dokunmadan.