Sarı Kaldırım Çiçeği

Çiçek koparmayı sevmem ben…
Kökünden, toprağından ayırmak istemem…
Ama o gün gördüğüm sarı kaldırım çiçeğini hiç düşünmeden koparıverdim. Neden bilmiyorum.
Çiçeği kendi çevresi etrafında bir sağa bir sola döndürürken birden O geldi yanıma, Issız Adam. Usul usul adımlarla yürümeye devam ettik. Yan yanaydık, bu koca şehir böyle bir mucize görmüş müydü sahi? Zaman durdu sanki, mekân meçhul… Bu, içimi kaplayan huzur da neydi? 
Gün batımının gökyüzünde oluşturduğu o eşsiz renk cümbüşünü göstererek; “Bak! Güneş bugün yine ne güzel batıyor” dedim bir gün batımı izleme borcu olduğunu hatırlatırcasına.
“Evet” dedi, her zamanki soğuk ve aceleci tavrıyla.
Yine düşünmeden elimdeki sarı çiçeği ona doğru uzattım. Şaşırdı, ilk kez birinden çiçek aldığı çok belliydi.
“Aa çiçek” oldu ilk tepkisi. “Kitap sayfasının arasına koy, kurutursun” dedim.
Tüm akciğerlerini doldururcasına derin bir nefes alarak kokladı çiçeği.
“Bu çiçek kokmuyor” dedi.
“İlla kokması mı gerekiyor, bak onun da rengi çok güzel” dedim gayriihtiyari.
“Yok, ben kokmayan çiçeği sevmem” dedi.
“İllaki beş duyu organına hitap edecek yani?” 
“Evet, beş duyu organıma hitap etmeli…” dedi ve gitti…
Ancak anlamak ve kabul etmek istemediği bir şey vardı ki o da, herkesin ve her şeyin kendi kafasında oluşturduğu dünya kadar mükemmel olamayacağıydı. Çiçeği bile sadece kokusu için seven biri; insanı, eşi, dostu ne için sevebilirdi ki? Hep maddi, somut, zahir, elle tutulur, gözle görülür sebep mi gerekliydi sevmek için? Soyut olan, hisseden, hissettiren, batında olan layık değil miydi sevilmeye?
İşte biz bu yüzden kaybettik,
Bu yüzden biz olamadık…

İlginizi Çekebilir

Gitme Zamanı

Esra ALİMOĞLU

Her Şey Aniden Oldu

Serpil GÜNDAY

Haşhaşiler

Tunahan ALAFTEKİN