Zamane Korkaklık
İnsanın üzerindeki tüm bu ölü toprağı, korkaklığın heyelanı… Yapamadıkça, erteledikçe, belki, sonra dedikçe ve korktukça ayağının altından kayıp giden milyonlarca saatin –den hali. Bizden ayrılan, bizi öldüren zamandan başka bir şey değil. Bu her şeyi yutan boşluk, her ayrılma halinde bizi de bir kara delik gibi içerisine alır. Ve beraberinde; şu sebepten diye başlayan tümcelerimizi de yapamadıkça biriken öfkelerimizi de erteledikçe biriken hiddetimizi de belki sonra dedikçe biriken hırçınlığımızı da içerisine alır.
Kayıp olan her an için hiçbir insanoğlu ayna tutmuyor, ‘dön bak da kaybettiklerini geri al’ demiyor. Tesadüfen denk geldiğinde ise, ayna karşısına gördüğün özün, yüzde kaçı kendinden özge de kaçı sensin diye sormalı cengâversen içrene. Yüzde kaçı öyle derler böyle derler, kaçı ayaklarından tutup çekiştirenler, yüzde kaçı ahlak zırvalıklarını sıralayıp dünyanı terse döndürenler, kaçı köleliğine anlam yükletenler… Safi sen neredesin? Sahi bunu düşünmeni bile senden çalmışlar.
Her şeyi yitirip yeniden başlayacağın inancını yükleyen senden başkası olamaz. Ben’den başka yaver yok, farkında olsa insan sebeplere sığınmadan… Bir yapamamışlık, bir yaşamamışlık, bir var bir yok olamamışlık sinmiş bedenlerimizden bir başka sinmişliğe, bu korkaklıkla yolculuk edemeyiz. Hiç görmediğin hiç bilmediğin hiç yaşamadığın hiç olmadığın hayatı anlayamazsın. Bir derdi çekemez, bir hüznü göremez bir üzüntüye giremezsin. Bir başkasının iç sesi dışa vurmadan, kulaklarında yankılanmadıkça onu sezemezsin. Öyleyse seni sezmelerini beklemek, koca bir okyanusta cankurtaranını beklemek niyedir? Kimse elinden tutmaz sen kulaç atmadıkça. Kimse sesini duymaz sen sana seslenmedikçe.
İnsan! Geç kalma kabiliyetini yok et! Çünkü geçmez dediğin tüm zamanlar akıp gider, tutamazsın. Bir el, zamanı gramofonun kolunu çevirir gibi sarar da, o anda şarkı en güzel yerinde durmuş gibi an durur en sevdiklerinin gözlerinin derininde… Bir yandan saatler, iş çıkışında son vapuru kaçırmamak için koşturan şehrin insanları gibi dörtnala koşturur. Diğer yandan insan kendinden kaçar. Zaman kovalar, insan kaçar tıpkı akreple yelkovan gibi… Akrep kaçar, yelkovan kovalar, bakarsın tam kavuşurlar saniye girer aralarına, akrebin sevinci yarıda kalır.
Ey zaman, biraz daha zaman diye boğulup dururken olacaklarda, elinden kayıp gidiyor her şey… Düşünmeli ya zaman yoksa ya varlığının yan etkisi ise, dönüp bakmalı aynaya hatırlamalı yolculuğunu… Zamanın eli, zamanın ötesinden gelip pilini çıkarmadan fırlatmalı korkaklığını, yağmalatmadan kendini akıp giden anlara…