Zeynep'in Resmi
Bütün gece gözüne uyku girmemişti. Sabahı dar etti. Gün ağarırken kara bulutlarla kaplı iri elâ gözleri gökyüzünün gecesinden bir aralık bulup da ışıyıvermiş mehtap gibi bir an için parlayıverdi, aklına yeni öğretmenleri gelmişti. Bugün tanışacaklardı. Üç aydır yoktu öğretmenleri. Heyecanlandı. Kalktı oturdu yatağın içinde. Hayallemeye çalıştı. Nasıl biriydi acaba? Beceremedi o yorgunlukla, minik omuzları aşağıya düştü. Elleriyle yüzünü, gözünü ovuştururken canı yandı yine, birden her şey canlanıverdi gözlerinin önünde; geceden kalma tuzun tadı geçti ellerine. Sesler üşüştü kulaklarına. Hemen kapadı elleriyle. “Hayır” dedi, “hayır! Bugün güzel bir gün olacak!” Sevindirdi kendini. El salladı küçük penceresinden hâlâ gündüze ayak direyen hilâle.
Bu seferki kadın öğretmenmiş demişti arkadaşları, sevinçliydi. Belki yan sınıfın Hatçe öğretmeni gibi yüzü güler diye düşündü; gülümsedi, pek de gülümseyemedi, yeri hâlâ acıyordu. Telaşla çıktı yatağından. Daha bir özendi kendine. En son beyaz kurdelesini de taktı mıydı hazırdı işte! Mutfağa uğradı. Akşamdan kalma tarhanayı kaşıkladı soğuk soğuk, bir dilim de kuru ekmek öğleye kadar idare ederdi onu; süt vardı nasıl olsa okulda. Zaten midesi de almıyordu, iyice büzüşmüştü artık.
Ayakkabılarını giydi, bezle şöyle bir sildi. Doğruldu, her şeyi hazırdı. Son kez çantasına baktı. Birden resim defteri geldi aklına. Ya isterse, deyip ayakkabılarının ucuna basa basa sessizce ilerledi. Odaya girince resim defteriyle boya kalemlerini kaptığı gibi usulca döndü kapıya geldi. “Anneee, okula gidiyorum…” diye seslendi ama çıt çıkmamıştı! Nasıl çıksındı dün geceden sonra… Bir daha dinledi ortalığı, baktı hiç ses yok, çantasını omuzladığı gibi fırladı evden. Mis gibi bir bahar havası çarptı yüzüne. “Oh!” dedi, iyi gelmişti küçük bedenine…
Bütün sınıf kımıl kımıl, heyecan içinde yeni öğretmenlerini bekliyorlardı. Derken kapı açıldı, herkes sus pus kesildi. Hep birlikte ayağa kalkıp okumaya başladılar: “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye var güçleriyle bağırırken bir yandan da yeni öğretmenlerini süzüyorlardı hiçbir adımını kaçırmadan. Tüm gözlerde hayranlık meltemleri esiyordu. Andımız bitince “Merhaba çocuklar, oturabilirsiniz” dedi tatlı bir ses, “ben yeni öğretmeniniz Zeynep YILDIZ” Bir yandan da tahtanın sağ üst kısmına adını yazıyordu, günün tarihini.
Zeynep erimişti, hem güzel hem güzel gülüyor hem de adaştılar; aman Allahımdı yani! “Demiştim, güzel bir gün olacak” diye geçirdi içinden sevinçle.
“Bugün ilk dersimiz, önce birbirimizi tanıyalım,” dedi öğretmen. Çocuklar tek tek kalkıp kendilerini tanıttılar. Zeynep adını öyle tatlı bir gururla söyledi ki öğretmen şaşırmıştı.
Tanışma faslı bittiğinde, “Çocuklar bugün resim yapıyoruz. Herkes resim kâğıtlarını, boyalarını çıkarsın, olmayanlar da defter kâğıtlarına, kurşun kalemle yapsın” deyince öğretmen sınıfta bir dalgalanma oldu. Herkes hararetle, olan kâğıdını kalemini çıkarttı. Masaların üstü rengârenkti. Gözlerdeyse bir merak patlaması yaşanıyordu, iyi de neyin resmini yapacaklardı?
Öğretmen baktı herkes hazır, iki dudak arasından uçurdu kuşunu: “Çocuklar, ders sonuna kadar bana aile resimlerinizi yapmanızı istiyorum.” Zil çalınca hepsi teker teker resimlerini neşeyle öğretmen masasına bırakıp çıktılar, son dersti artık.
Ertesi gün Zeynep Öğretmen teneffüste Zeynep’i yanına çağırmış, soruyordu, “Yavrum, dün süre yetmedi mi de babanın kollarını yapmadın?” “Yooo öğretmenin, anneme vurmasın diye,” tokat gibi geldi bir anda.
Zeynep Öğretmen neye uğradığını şaşırmıştı. Çocuğun iri elâ gözlerine bakakaldı. Birden gözlerine hücum eden yaşları nasıl saklayacağını bilemedi. Henüz gençti, yeniydi… Kızdı kendine, çocuğun önünde olacak iş mi diye. Zeynep cebinden kanaviçe işli bir mendil çıkarıp öğretmenine uzattı, fısıltıyla, “Üzülme öğretmenim,” dedi yüzüne, “ben çaresini buldum ama yaşım küçük daha. Az bekle halledeceğim hepsini.”
Yine şaşakaldı öğretmen. Gözlerini mendille kurularken bir yandan da merakla sordu: “Ne yapacaksın ki?”
“Aşı, öğretmenim. Aşı yapacağım hem babama hem onun gibi bütün babalara.”
“Nasıl yani?” diye hayretle devam etti öğretmen.
“Bayağı işte! Doktor olacağım ya ben…”
“Haaa! E peki sonra?”
“İşte o zaman dayak aşısı bulacağım öğretmenim. Kim dayak atıyorsa hemen ona aşı yapacağım ki mikropları kırılsın. Siz bize onun için aşı yapmıyor musunuz öğretmenim?”