Film Gibi

Ne zaman karıncalanmaya başladı acaba parmak uçlarım,

Ya da titremeye ellerim.

Gözlerimi kapatıp hislerimi her dinlediğimde,

Ve kalemi her kavradığımda,

Giriş, gelişme, sonuç netliğindeyken,

Ne zamandır kargacık burgacık dökülür olmuştu kâğıda.

Kimin onayına ihtiyacı vardı cümlelerimin,

Satırlarıma kim karabasan gibi çökmüştü de,

Yazabilmek konuşmak kadar zor gelmeye başlamıştı artık.

 

Anlatmak bir dişliden çıkan gıcırtı sesiydi benim için,

Hep aynı kombinasyonun ninnisini söyleyen,

Tekrar ve tekrar.

 

Hangi ara dişlilerimin arasına çakıl taşı kaçmış,

Ne zaman bir virüs gibi yayılmıştı sessizlik.

Belki de tek çıt çıkaramadığımdan artık,

Konuşmak, yazmak ve hatta hissetmek,

Çil yavrusu gibi kaçışmıştı benden.

 

Öyle farkına varamadan dönüşüm geçirmiştim ki,

Beni ben yapan uzuvlarımın kaybolduğunu hissetmemiştim bile.

Üstelik yerine yenileri de gelmemişti,

Hiç var olmadığına inandırmıştım kendimi.

 

Bu sebepten düşünüyorum bazen,

Ölürken hayatım film şeride gibi geçebilir mi gözlerimden?

Yoksa kaybettiğim uzuvlarımla tüm anılarım da mı kayboldu?

Hiçbir anım kalmazsa yine kendim olduğumu iddia edebilir miyim?

Karabasan olsam bile,

Gıcırtıdan ibaret bir dişli olsam bile,

Ya da bir virüs hastalıkla başlayıp yine hastalıkla yok olan,

Sahi virüsler de ölürken hayatları bir film şeridi gibi geçer mi gözlerinden?...


İlginizi Çekebilir

Bip Bip Bip Bip

Yeşim SANTAŞ DERE

Bir Yaz Gecesi

Esra ALİMOĞLU