Anka

 
İki kartal birlikte ava çıkarken mola verdikleri yerde, uzun yıllardır tüm hayvanların dilinde dolanan Anka destanının, birinin diğerine anlatmasından oluşur.
Çok eski zamanlarda Aksakal diye bir kartal varmış. Bu kartal kırmızı yüzlü, beyaz gagalı, upuzun boylu, iri yarı bir kartalmış. Tüm hayvanlar tarafından sevilir, sayılırmış. Kırk sene evvel eşini kaybetmiş. Aksakal kızı Anka ile birlikte yaşarmış. Aksakal’a evlenmesi için çok ısrar ederlermiş fakat o, bu yaştan sonra evlilik değil, öbür dünyayı düşünmesi gerektiğini söylermiş. Hiç ağzından düşmeyen de bir sözü varmış “Ah, bir genç olsam!” Bunu duyanlar her zaman Aksakal’a “ Genç olsan ne yaparsın?” diye sorarlarmış.
Aksakal hiçbir zaman cevap vermez, sadece gülümser ve çok uzaklara dalarmış. Hayvanlar arasından bir kaçı bazen toplanıp Aksakal’ın evine giderlermiş. Kimi zaman yemek yerler, kimi zaman da Aksakal, onlara hikâyeler anlatırmış.
Yine günlerden bir gün, yedi veya sekiz hayvan toplanıp Aksakal’ın evine gelmişler. Yemekler yenmiş, hikâyeler dinlenilmiş, hepsi bir ağaç etrafına yayılıp yerleşmiş, hâl hatır, sohbet muhabbet derken konu, Karasakal kartalına gelmiş…  
Karasakal bulundukları bölge de dâhil tüm civar bölgeleri esire bağlayıp, onun emirlerine uymayanları, acımasızca öldürüyormuş. Bu durum birçok hayvanın canını sıksa da Karasakal’dan korktukları için hiç biri müdahale edemiyormuş.   
Aksakal, akşam ilk defa “genç olsaydım ne yapardım” sorusuna cevap vermiş.” Dağa çıkıp Karasakal’ı öldürürdüm,” demiş.” Ama Aksakal, Karasakal’ın bir sürü hayvanı var, bir değil ki.” sözlerine “Evvela birden başlanır.” diye cevap verip, kendisine borcunun olduğunu eklemiş. Normalde hayvanların Karasakal’a borcu olduğu için bunu duyan diğerleri şaşırmış. Hatta Aksakal, ertesi gün gidip borcunu istediğinde, Karasakal’ın kendisine borcunu vermeyeceğini, boşuna gitmemesini söylemişler.  Fakat,  Aksakal dinler mi…
Ertesi gün Aksakal’ı işe yolladıktan sonra, Anka’nın içini bir sıkıntı kaplamış. Ne yapıp ne ettiyse sıkıntıdan kurtulamamış. İşlerini bitirince, kambur kurbağanın evine gitmiş. Diş annesi Tambur, kambur kurbağanın eşiymiş. Tambura, babasının Karasakal’dan parasını almaya gittiğini ve gittiğinden beri de içinde bir sıkıntı olduğunu anlatmış.
Herkesin verdiği tepkiyi veren Tambur da, başına bela alacağını söyleyerek endişelenmeye başlamış. Hava kararmaya başlayınca artık gitmesi gerektiğini, babası gelir de onu merak etmesin diye, evde olması gerektiğini söyleyerek Tambur’un evinden çıkmış. Evlerinin kapısına yaklaştığında, köpek sesleri eşliğinde ona doğru gelen genç bir aslan görmüş. Genç aslan Safarilerin oğlu Samuray’mış, Anka’ya bakıp babasının vurulup öldüğünü söylüyormuş. Bunu duyan Anka, karışık duygulara boğulmuş, yüzünü kanatlarının arasına alıp yere çökmüş ve hıçkırıkları kesilene kadar ağlamış.
Başında bekleyen Samuray, Anka’yı kaldırmaya çalışıp kendi evlerine gitmeleri gerektiğini söylese de Anka, sertçe kalkıp babasının ölüsünü bulmaya gideceğini söylemiş. Samuray ne söylediyse Anka’yı ikna edememiş. Ve Anka, zifiri karanlıkta yola koyulmuş.
Sabaha karşı Karasakal’ın evine varmış. Karasakal’ın korumaları Anka’yı birkaç saat bekletip sonra içeri almışlar. Anka’ya, Karasakal’dan izin alınarak babasının ölüsünün yerini söylemişler. Ambarın ortasına atılan babasının cesedini gören Anka’nın tüyleri diken diken olmuş. Hızla yanına yaklaşıp korkarak babasının başını iki kanadının arasına almış. Tam o sırada babasını seven, sayan birkaç dostu cesedi koyun postuna yükleyip Aksakal’ın bölgesine götürmüşler. Hemen cenazesini yapmışlar. Babasının ölümünden sonra Anka’yla evlenmek isteyen birçok kuş olmuş. Fakat Anka hiçbirini kabul etmeyip, babasının öcünü almadan hiç kimseyle evlenmem demiş. Öcünü alacakmış almasına da babasını kimin vurduğunu bilmiyormuş. Karasakal’ın korumalarından biri olduğuna eminmiş. Fakat hangisi olduğunu kestiremiyormuş. Anka bir ay boyunca, içinde büyük intikam duygusuyla evinde tek başına yaşamış. Tavukları, inekleri beslemiş. Koyunları otlatmış. Yine bir gün, koyunları otlatmak için otlağa çıkardığında, civar bölgenin delisi, ağaçkakanı görmüş. Cevizli simit verme vaadiyle onu zor da olsa yanına oturtmayı başarmış. Simiti yemeye dalan ağaçkakan, ara sıra ağzındaki baklaları çıkarıyormuş. Simit bittiğinde de Anka, babasını kimin öldürdüğünü öğrenmiş.
“Artık eve dönebilirim.” diye düşünmüş. Orada bir komutan varmış, Karasakal’ın yakınıymış. Anka her gün bu komutana tutunup “Babamı vuranı halen yakalamayacak mısın?” diye sorarmış. Bir gün sabrı tükenen komutan, bir daha aynı soruyu sorarsa bacaklarını ayıracağını söylemiş. Fakat Anka korkmayıp daha da üstüne gitmiş. Bir gün “Babamı öldüreni yakalamazsan, seni öldürürüm.” diye tehdit etmiş. Bunu duyan komutan, büsbütün sinirlenmiş. Anka’nın üstüne atlayıp Anka’yı iyice dövmüş. Bu olaydan sonra Anka görünmez olmuş.
İlerleyen günlerde başta Karasakal olmak üzere, bu tip işlerle uğraşanlar tek tek ölü bulunmaya başlanmış. Anka hiç ortada görünmemesine rağmen herkes kendilerinin cesaret edemediği bu işi Anka’nın yaptığından eminmiş. Tüm üçkâğıtçıları alt ederken yanında hiçbir zaman yandaş olmadığı için de ona Zümrüdüanka demişler. 


İlginizi Çekebilir

Uzak Vakti

Dilek GÜLCÜ

Yaşamak Üstüne

Reyhan KARAGÖZ ÇETİN