Rastlantılar
İklil, her zamanki gibi hafta sonunu çiftlikte geçirmek için yola koyulmuştu. Arabasına bindi, e güzel de bir müzik açtı. Mirkelam'dan “Bahsettiğim Rastlantılar”ı kendi kendine mırıldandı.
“Bu yarım kalbe,
Bir yarım daha,
Kim bilir belki.”
...
Yol boyunca ilerlerken aniden frene bastı. Kendi kendine “neden kalanını yürümüyorum ki” dedi. Haklıydı, konum yürümek için çok uygundu ve tabi güzeldi. Bu eşsiz doğa yolunun verdiği açan çiçek kokuları arasında efsun olmuş gibiydi, bir de toprak kokusunu da içine çekerek yürümeye başladı. O esnada birinin kıvranıyor gibi sesini işitti. Sesin nereden geldiğini anlamak için etrafına bakındı. Yolun kenarında, nehire kalan kısmında, birisi yola çıkmaya çalışıyordu. Yanına doğru yürüdü.
- Merhaba yardım lazım mı?
Adam gülümsemişti, aynı zamanda ayakkabılarına da söylenmeye devam ediyordu.
-Ah, şu ayakkabılar, dedi kan ter içinde.
-Kaydınız sanırım?
-Öyle ya, şu pıtırcığı kurtarayım derken kurtarılacak bir kişi daha ekledim gördüğünüz üzere, dedi kendisini göstererek.
İklil, önce adama daha sonra pıtırcığı işaret ettiği yöne doğru dönmüştü. Yavru bir köpekti bu.
- Ay kıyamam ben, şunun tipe bak.
- Benim için mi dediniz yoksa onun için mi?
Köpekle adam bakışmış ve göz kırpmışlardı.
İklil gülerek;
- Durun, önce pıtırcığı alayım uzatabilirseniz.
Adam biraz uzatmaya çalıştı. İklil de önlemini alarak biraz atıldı ancak mesafe hâlâ genişti.
İklil;
- Bu böyle olmayacak. Sağlam bir dal bulayım en iyisi, biraz bekleyin.
- Yapacak daha iyi bir işim yok, dedi arkasından sonra pıtırcığa dönerek “amma nazlı şey çıktın sen de he kaç kişi uğraşıyoruz senin için hâlâ”. Köpek kendince sesler çıkardı, masumca. Adam “tamam tamam bak geliyor kurtarıcımız, sen de fena değilsin he işini şş neyse geldi” diyerek susmuştu. İklil aradığı gibi bir dal bulmuştu. Boynundaki şalı dala dolayarak adama doğru uzattı dalla beraber. Adam, köpeği gövdesinden kibarca şala doladı. İklil, şal açılmadan hemen köpeği kendisine çekti ve korkusu geçene kadar kucağında şefkatle taşıdı.
- Ya ne de tatlı bir şeymiş bu. Nasıl düştü ki acaba buraya?
- Hiç bir fikrim yok. Ben de tesadüfen rastladım. Keşke daha uygun bir ayakkabı giyseymişim.
- Nereden bilecektiniz ki hem o toprağın yumuşaklığından… E, nehrin suyu da eklenmiş, kim bassa göçermiş.
- E, beni de çekmeyecek misiniz?
İklil güldü.
“Evet, pıtırcık sen şöyle kenarda dur bakalım. Sana yardım ederken yardıma muhtaç kalan beyefendiye de yardım edelim.”
İklil, güç alabilmek için bir eliyle yanındaki ağacı tuttu, diğer eliyle de dalı uzattı. Adam dalın kırılmaması için minik ama hızlı adımlarla ilerledi. Hala kayıyor olsa da sonunda başarmışlardı. İkisi de biraz soluklandıktan sonra;
- Teşekkür ederim, dedi adam.
- Rica ederim. İyi ki arabadan inerek yürüme kararı almışım, yoksa duyamazdım sizi.
- Yine bir tesadüf, dedi gülerek.
- Bu arada Alp, dedi elini uzatarak. İklil karşılık vererek;
- İklil, dedi. Sonra iki hav hav sesi duydular. Alp köpeği kucağına alarak;
- E, bunun da adı pıtırcık mı olsa, dedi.
- Bence makul, demişti İklil gülümseyerek.
Ve geride kalan şarkı devam etti;
“O an bu andır,
Gördüğüm anda,
Kalbim tamamdır.”