Unutmak

Donup kalmıştı. Bakıyordu ama görmüyordu. Hızla yanına gittim. Eğildim, fısıldadım kulağına;

‘’ Bekir amca, uyuyor musun?’’

Ses yoktu.

“Bekir amca, duymuyor musun beni? ‘’

“Sen kimsin? Hem neden duyacakmışım seni? ‘’

“Sen beni kaç yıldır tanıyorsun? Nasıl sen kimsin diyorsun?’’

“Bilmem, olur olmaz vakitlerde uyukluyorum böyle. Bir kalkıyorum, her şey silinmiş, hele bazı sabahlar, kalbim, beynim bomboş oluyor. Kendimi başkası sanıyorum. Herkes de beni başkası sanıyor.’’

“Bugün de öyle diyorsun yani? Ben gideyim o vakit’’

“Gitme, keşke ona benzesen. ‘’

“Kime?’’

“Annene’’

“Keşke, annem…’’

On iki yaşlarında ya varım ya yokum. Sarı, iki yandan örülmüş saçlarım. Annem cılız, incecik, benzi sapsarı. Yaşamayan, sadece canlı kalmaya direnen sessiz bir yığın. Kendimi ne denli zorlasam başka bir görüntü getiremiyorum gözümün önüne. İnce bir yaz bitimi hüznü. Hep devam eden bir iç sızısı. Sonra çok uzaklarda ta derinde bir kare. Gökyüzü pırıl pırıl, hava diri, annem, babam ve ben okula gidiyoruz.

“Sevgili İpek, içinde yaşadığımız dönemin illeti geldi, bizi de buldu. Okulunun yanında hep birlikte sıcak çikolata içtiğimiz pastane var ya, oraya her zaman uğra ve sıcak çikolatanı iç kızım’’

Babam, 10 mektup bırakmış bana. Her yıla bir tane. Aynı anda ters yönden gelen bir araba…Çok sürmedi, annem de cılızlaştı gitti. Eridi, bitti.

Kasabanın çarşısı boyunca yürüyorum. Çarşı esnafı, Bekir Amca’yı çok sever. Anlıyorum ki o istediği zaman ya da belki kendinin de bilmediği zamanlarda Dünya’ya dönüyor. Eski okuluma yaklaşıyorum. Yanındaki pastaneye öylece dalıyor gözlerim. Bekir Amca’nın sesiyle kendime geliyorum,

“Kapandı orası, boşuna bakıp durma’’

“A, çok üzüldüm’’

“Sana derim sana ey kalbi hayın

Kimseler çekmesin feleğin yayın

Yıkıp harap ettin gönül sarayın

Alıp bir taşını koyabilmezsin”

Bekir amca durmadan kendi kendine mırıldanıyor. Bazen bir halk ozanımızın dizelerini, bazen atasözlerimizi, bazen de kendi aforizmalarını.

Çocukluğumun paha biçilmez görüntüleri, hepsi birer birer fırlıyorlar yerlerinden ve canlanıyorlar. İki kumru, karınlarını doyuruyorlar sokak çeşmesinin yanında. Dün gece de ne rüzgâr vardı. Zamanın başlangıcından beri mi buradayız yoksa Einstein’ın dediği gibi geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki ayırım, illüzyondan başka bir şey değil mi?  Pastane kapanmış, geriye ne kalmış. Bankta oturan çocuk, saatine bakıyor. Rüzgarlar bulutları taşımış. Düşlerini de özlüyormuş insan. Gönülde takılı kaldım.

“Ozan diyorum, ne güzel söylemiş’’

“Çevremde kimse kalmadığından edindim bu kendi kendine konuşmak huyunu ‘’

“Olur mu, seni herkes sever’’

“Kayıtsızlık ‘’ diyor usulca.

“Kayıtsızlık, herkes var ama hiç kimse yok demektir. Annen işte, duyarlıydı o. Bir kişiydi ama tüm kasabaya bedeldi. Keşke ona benzesen’’

Keşke…

 

 


İlginizi Çekebilir

Tamam

Nurten SARI

Ayna

Ayşenur KARABACAK

Sorular Sorular

Büşra YÖRÜK